Bir devletin vatandaşına sunduğu internet erişiminin kalitesi ve erişim maliyeti gelişmişlik göstergesidir. Türkiye’nin bu açıdan iyi bir noktada olduğunu söylemek maalesef mümkün değil. Çevirmeli bağlantıdan ADSL’e, ardından fibere geçiş yaşandı ancak fiber üzerinden internet erişimini kitlelere yayma konusunda başarılı olunamadı.
Bu noktada sadece mobil internetin bir demokratikleşme sağladığından söz edilebilir. Konu sabit bağlantıya geldiğinde ise hâlâ eski teknoloji bakır altyapının egemenliğini sürdürdüğünü, sunulan hizmetin kalitesi ve fiyatı açısından fırsat eşitliğinin sağlanamadığını görüyoruz.
“Boş port yok” cevabı verilmediği günler gelecek mi?
Karantina günlerinde sabit internete yoğun talep yaşandı. Uzaktan eğitim için başlangıçta mobil internetle yetinen aileler, erişim maliyetlerini düşürmek için ADSL gibi sabit internet aboneliklerine başvurduklarında bulundukları bölgede kendilerine hizmet sunacak boş port bulunmadığı cevabını aldılar. Benzer şekilde evlerinden çalışmak zorunda kalanlar da sabit internet hizmeti alabilmek için yaptıkları başvurularda -boş port yok- gerekçesiyle hayal kırıklığı yaşadılar.
Bulunduğu bölgede boş port olmadığı için geniş bant internet abonesi olamayanlar tabii ki alternatifsiz değil. Uydu internet, kablo internet, biraz pahalı da olsa mobil operatörler tarafından sunulan erişim alternatifleri var. Ancak çoğunluk, bütçesine göre daha ekonomik çözümlere sahip olmak ve doğal olarak minimum paketlere özellikle de başlangıç seviyesindeki ADSL tarifelerine baktığında uygun çözüm bulmakta zorlanabiliyor.
“Fibere engel olan karşısında beni bulur”
Bakır altyapının yerini hızla fiberin aldığı, geniş bant internet erişiminin ADSL gibi bugün artık eski sayılabilecek teknolojiyle sunulmadığı, telekom operatörlerinin Türkiye’nin geniş bant internet hizmet kalitesi ve fiyatlandırmasında müşterilerin yüzünü güldürdüğü günleri hayal ediyoruz ancak bu hayalden öteye gidemiyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 27 Kasım 2019 tarihinde yaptığı, “Fibere engel olan karşısında beni bulur” açıklamasına rağmen hâlâ fiberin yaygınlaşmasında ciddi bir gelişme yok. Telekom operatörleri suçu yerel yönetimlere atarak gerektiği gibi altyapı çalışması yapamadıklarını mazeret olarak öne sürüyor. Bu noktada tüm tarafların ortak bir çözüm üretip fiber internet seferberliği başlatması gerekirken, karşılıklı suçlamalarla zaman kaybediliyor.
OECD sıralamasında sondan üçüncü konumdayız
Türkiye’nin genişbant internet erişimi konusunda dünya ortalamasına göre nerede durduğunu tespit etmek için baktığım farklı kaynaklar var. Bunların başında Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından yayımlanan Genişbant İstatistikleri Raporu geliyor.
OECD ülkelerinde nüfusa göre sabit ve mobil genişbant internet yaygınlık oranlarına baktığımızda tablo net şekilde ortaya çıkıyor. Sabit genişbant yaygınlık oranı OECD ortalaması %31,4 iken Türkiye’de bu rakam %17,5 seviyesinde. OECD ülkelerinde mobil genişbant yaygınlık oranı ortalaması %112,8 iken Türkiye’de %75,6 seviyesinde kalıyor. Türkiye’de kullanıcılara sunulan genişbant internetin hızı ve kalitesi de OECD ülkeleri ortalamasının altında. OECD ülkeleri sıralamasında Türkiye, Meksika ve Kolombiya’dan sonra sondan üçüncü konumda. Bundan daha acı bir tablo olabilir mi?
Sadece 3,3 milyon abone fiber internetten yararlanabiliyor
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun 2020 yılı 1. Çeyrek Pazar Verileri Raporu’na göreyse, Türkiye’de 77.432.448 genişbant internet abonesi var. İnternet kullanıcılarının büyük çoğunluğu cepten bağlanmayı tercih ediyor ve bu kitle 62.348.364 kişi. Sabit genişbant tarafına geldiğimizde ise, fiber öncesi bir dönemi simgeleyen xDSL teknolojisini kullananların sayısının 9.787.208 olduğunu görüyoruz. Fiber internet teknolojisinden yararlananların sayısı ise hâlâ çok düşük seviyelerde ve 3.347.745 abone bu şansa sahip. Kablo internet abone sayısı da 1.136.553 gibi düşük bir rakam.
Speedtest verilerine göre sabit genişbantta 100. sıradayız
Kullanıcıların aldıkları internet hizmetinin hızını dolayısıyla kalitesini ölçmek için kullandıkları Ookla Speedtest verileri de Türkiye’nin durumunu doğruluyor. Ağustos 2020 tarihli Speedtest Global Index raporunda Türkiye, sabit genişbantta dünya ülkeleri arasında 27.95 Mbps ortalama ile 100. sırada. Mobil genişbantta ise Türkiye 36.54 Mbps ile dünya ülkeleri arasında 48. sırada. Görüldüğü gibi, mobil genişbantta durumumuz daha iyi. Ne yazık ki, mobil genişbantta yakalanan ivme sabite yansımadı. Mobil operatörler aracılığıyla internete bağlandığımızda yakaladığımız internet hızını sabitte görme konusunda şanslı konumda değiliz ve yakın gelecek için de pek iyi sinyaller almıyoruz.
Netflix abonelerine yansıyan tablo iç açıcı değil
Netflix’in İnternet Servis Sağlayıcıları Liderlik Sıralaması adlı bir sayfası var. Bu sayfa, Türkiye’deki Netflix abonelerinin aldıkları hizmetin kalitesiyle ilgili fikir veriyor. Buradaki son rapor Şubat 2020 tarihli. Söz konusu dönemde Türkiye’den Netflix’e sabit genişbant kullanarak bağlananlara Türksat Kablo 3.83 Mbps, Turknet 3.60 Mbps, Turkcell Superonline 3.55 Mbps, Türk Telekom 3.38 Mbps, Vodafone 3.37 Mbps, D Smart 3.26 Mbps hızında ortalama hizmet verebilmiş.
Teorik olarak servis sağlayıcılar yüksek fiyatlarla yüksek hızlarda internet erişimi sunsalar da bu hizmetlerin bireylerin ekonomik durumlarının değişkenliği nedeniyle tabana ne kadar yayılabildiği önemli. Bu nedenle abonelerin gerçek kullanımına dayalı verileri daha doğru buluyorum.
Fiber internet seferberliği başlatmak gerekiyor
Fiber internet abonesi olmak isteyip de bulundukları bölgeye fiber teknolojisinin henüz ulaşmadığı büyük bir kitle var. Tekrar hatırlayalım; Türkiye’de halkın sadece yüzde %17,5’i sabit genişbant internet hizmetinden yararlanabiliyor.
Sonuç olarak, Türkiye’de kullanıcılara sunulan genişbant internet hizmetinin kalitesinin artırılması ve toplumun geniş kesimlerine bu hizmetin yayılabilmesi için fiyatların daha makûl seviyelerde tutulması gerekiyor. Bu da ancak daha önceki yazımda da belirttiğim gibi ancak fiber internet seferberliği başlatmakla mümkün olabilir.