Yıllardır üzerinde
konuştuğumuz ve hayata geçirdiğimiz, eğitim reformu çalışmaları,
yoğunlukla içeriği ve müfredatı standartlaştırmaya,
öğretmenleri ve okulları öğrencilerin performansından sorumlu
tutmaya ve öğrencileri üniversiteye sokmaya odaklanmaktadır.
Bu odaklanmadaki sorun,
bugün liselerimizle ilgili, politikadaki basit bir değişikliğin
giderebileceğinden çok daha temel olan diğer sorunların gözardı
edilmesidir. Okullarımızda ki müfredat içeriği gerçek dünyadaki
uygulanabilirlik ya da öğrencilerimizin ilgisine değil sınavlara
yöneliktir. Sınıfın genel pedagojisi – öğrencilerin
ezberlemelerini mecbur kılan ders tabanlı model geçerliliğini
yitirmiştir. Mezuniyet oranlarına veya üniversiteye kabul
oranlarına odaklanmak, gençlerimizi dört yıllık geleneksel bir
üniversiteye gitmenin hayatta başarılı olmanın tek yolu olduğuna
inanmaya itmektedir. Ergenlerde kaygı ve depresyon oranları
özellikle son yıllarda hızla artmıştır.
Mevcut eğitim sistemimiz
Sanayi Devrimi’nin başlangıcında toplumların ihtiyaçlarını
karşılamak için tasarlanmış kusurlu bir sistemdir. Artık hem
teknolojik hem de kültürel olarak hızla hareket eden toplumların
taleplerini karşılayamamaktadır.
Daha fazlasını anlamak
için, tipik lise modelinde ki sorunları inceleyelim.
Öğrendiklerimiz Ne İlginç Ne de Yararlı
Lisede en çok öğretilen
konular fen, matematik, Türkçe, tarih ve yabancı dildir. Bu
konular içerisinde kimya, cebir, inkilap tarihi ve benzerleri gibi
alt kategoriler bulunmaktadır.
Bu konular, 1892 senesinde
Amerika Birleşik Devletlerinde On Komitesi olarak adlandırılan bir
grup eğitimci tarafından belirlenmiştir. O zamandan beri, dünyanın
her ülkesinde her lisede neredeyse hiç sorgulanmadan
öğretilmektedir. O zamanlar Komite, ABD eğitim sistemi müfredatını
standartlaştırmayı ve insanların yaşam için gerekli temel
bilgilere sahip olmasını sağlamaya çalışmıştı.
Ne yazık ki, okullarımız
artık bunu yapamamaktadır.
Temelinde, iyi bir eğitim
ya ilginç, ya da yararlı hatta her ikisi olmalıdır. İyi bir
eğitim aldıysanız, öğrendiklerinizi hatırlamanız gerekir.
Ancak, öğrencilerimiz üniversiteye girmeden hemen önce lisede
öğrendiklerinin yaklaşık % 60’ını unutuyorlar. Sınavlar için
bilgileri ezberlemek ve sınavlardan hemen sonra hepsini unutmak okul
kültürümüzün iyi bilinen bir unsuru haline gelmiştir. Yetişkin
olarak bizler de lise müfredatından neredeyse hiçbir şey
hatırlamıyoruz. Gılgamış Destanı’nda ne oldu? Veya biyolojide
birden fazla alel nedir? İngilizce’de ki sıfat ve zamirlere ne
dersiniz? Bu bilginin anlamlı olması için yer yoktur. Çünkü bu
konuları kendi yaşamlarımızla birleştirmeden tek başlarına
öğreniyoruz.
Yetişkinler keşke okulda
onlara hayatta yardımcı olacak becerileri öğrenseydik derler.
Vergi, adalet sistemi, yatırım, sağlık, para yönetimi, zaman
yönetimi, ekip yönetimi gibi kariyerleri sırasında ihtiyaç
duydukları yetkinlikleri ne yazık ki okulda öğrenmemişlerdir.
Yeni bir Gallup anketine
göre, insanların % 64’ü örgün eğitimde çoktan seçmeli
sınavlara çok fazla önem verildiğine inanıyor. Tüm bunlara
rağmen, eğitim konusundaki ana kaygımız ve gayretimiz öncelikle
sınav puanlarının arttırılmasıdır.
Ama tüm bunlardan
önemlisi, çoğu öğrencimizin lisede sıkılıyor olmasıdır.
Öğrencilerimizin gün boyunca ruh hallerini takip eden
araştırmalar, sıkıntı seviyelerinin hafta içi, özellikle okul
zamanında en yüksek olduğunu bulmuştur. Peki okul ne ilginç ne
de yararlıysa, eğitimizi nasıl güncel hale getirebiliriz?